Edebiyat


Edebiyat, literatür veya yazın; olay, düşünce, duygu ve hayalleri dil aracılığı ile estetik bir şekilde ifade etme sanatıdır. Edebî yazılar yazan sanatçılara edebiyatçı denir. Daha kısıtlayıcı bir tanımla, edebiyatın; bir sanat formu olarak oluşturulan yazılar olduğu düşünülmüştür. Bunun nedeni, günlük kullanımdan farklı olarak edebiyatın, dil ürünü olması etkilidir. Edebiyatın, Hint-Avrupa dil ailesinde kullanılan kelime karşılıkları Latince "literatura/litteratura"dan türevlendirilmiştir. Literatura/litteratura ise Latincede mektup ve el yazısı anlamına gelen "littera" kelimesinden türemiştir.

Edebiyatın konuları; deneme, drama, efsane, hikâye, roman ve şiirdir. Bazı edebiyat eserlerinde gerçeklik, kurmaca gerçeklik şeklindedir. Eseri ortaya koyan sanatçı gerçek hayattan esinlendiği olaylar ya da fikirler ile kendi kafasındakileri harmanlar. Bunun sonucunda eserler hem gerçek hayattan hem de sanatçının duygu, düşünce ve hayallerinden izler taşır. Edebiyat; genellikle yazılı ürünler için kullanılan bir terim olmasının yanında, aslında sözlü ürünleri de kapsayan bir genişliğe sahiptir. Bu şekilde yazılı olmayan ve halk anlatımlarıyla yaşayan edebiyata sözlü edebiyat adı verilmektedir.

Edebiyat, kurgu veya gerçek algı temelinde sınıflandırılabilir. Yine edebî eserlerin tasnifindeki bir diğer ölçüt mevcut eserin manzum ya da nesir olmasıdır. Bu temel ölçütlerin yanında edebî eserler, büyüklük formlarına göre de farklı adlar altında toplanır. Örneğin hikâye, roman, kısa öykü veya drama birbirinden uzunluk kısalık ilişkisiyle de ayrılabilir. Bunların yanında, tarihsel süreç içerisinde edebiyatın sınıflandırılmasında estetiğin ve tür-şekil ilişkisinin de dikkate alındığı gözlemlenmektedir. Zaman içerisinde edebiyat kavramı büyük bir değişim geçirmiştir. Bugün için edebiyat, yazılı olmayan sözlü sanat formlarını da kapsamaktadır. Son yıllarda sanal ortamın gittikçe yaygınlaşmasıyla, edebiyatın yeni bir kolu olan e-ortam edebiyatı ortaya çıkmıştır.

 

Etimoloji

Edebiyat sözcüğü Arapçadaki أدب, edeb teriminden gelir ve görgü, terbiye, konuk ağırlama adabı, yaşam tarzına ilişkin hikâye ve gözlemlerden oluşan gibi anlamlara gelir. Arapçadaki edeb teriminin kökeninin Sümerce olduğu düşünülmektedir. Nitekim Sümercede "é-dub-ba" (tablet ev) sözcüğü, "okul" manasına gelmektedir. Keza Arapçadaki yazı sanatıyla ilişkili başka kelimelerin de Sümerceden ödünçlenmiş olması muhtemeldir

Türkçede edebiyat sözcüğü Tanzimat Dönemi'nde kullanılmaya başlanmıştır. Bundan önce ilm-i edeb, şiir veya inşâ gibi terimler kullanılmaktaydı. Edebiyat sözcüğü ilk defa Şinasi ve Namık Kemal'in yazılarında kullanılmıştır. Sözcüğün Latince karşılığı olan litteratura Fransızcaya geçmiş (littérature) ve Fransızcadan da Türkçeye geçmiştir.


Tanım

Edebiyatın, edebiyatçılar tarafından ortak bir kanıya varılmış bir tanımı bulunmamaktadır. Edebiyat tanımlanması Platon'un Devlet kitabından günümüze kadar sürmektedir. Platon, edebiyatın genel anlamı ile hayatı yansıması olarak tanımlamış ve bu betim günümüze kadar yaşarlığını korumuştur. Fransız roman yazarı Stendhal "Bir roman yol boyunca gezdirilen ayna demektir.", Georgi Plehanov ise "Edebiyat ve sanat, hayatın aynasıdır" demiştir. Bu tanımlamaları M. Parkhomenko ve A. Myasnikov "Sanat çoğu kez aynaya benzetilir. Bu benzetmenin yanlışlığı, on dokuzuncu yüzyıl klasiklerinin bile gözünden kaçmamıştır. Ayna, karşısında duran nesneleri donuk biçimde yansıtmaktan öte bir şey yapmaz, oysa sanat gerçeğin özüne doğru çok inebilmek için gerçeği seçer, çözümler ve yeniden biçimlendirir." şeklinde eleştirmişlerdir.

Boris Suchkov ise iki fikrin sentezi "Sanat ve edebiyat yapıtlarının çizdiği dünya, gerçekliğin körü körüne bir kopyası değildir, ama, dünyanın rengini ve kokusunu kendinde muhafaza eder, şu basit nedenle ki, sanat her zaman için doğanın ve insan hayatının en özlü yanlarını ele almıştır. Her hakiki sanat yapıtının bir bildirisi olması gerekir; bu bir sanat yapıtının varolabilmesinin temel koşulu ve hayatî ögesidir. Sanat, gerçekliğin büyük disiplinine ancak boyun eğebilir, ona yardım edemez…" tanımını oluşturmuştur.

İngiliz edebiyat eleştirmeni Terry Eagleton "Sağlam ve değişmez değerleri olan ve birtakım ortak özellikleri paylaşan eserler anlamında bir edebiyat tanımı olamaz" demiştir.

 

Edebiyat teorileri

Edebiyatın sınırları önceden belirlenmiş form ve kurallara göre tasarlanarak oluşturulan bir üretim mi yoksa baştan tasarlanamayan üretim sırasında bilinçaltı ve geçmiş tecrübelerin ışığında oluşturulan özgün bir eser mi olduğu Eski Yunan'da bu yana tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Öyleyse edebi metnin üretimini sorgulayan iki ana görüş vardır.

 

Kurgucu anlayış

İlk temsilcisi Aristoteles olup, ünlü düşünür Poetika adlı çalışmasında tragedyayı enine boyuna incelerken kurguyu ön plana çıkararak, sanatsal dışavurumu ikinci plana atmıştır.

 

Dışa vurumcu anlayış

MS. 1. yüzyılda Eski Romalı düşünür Longinus Peri Hypsous (Yücelik Üzerine) adlı çalışmasında bir eserin sanatsal değerinin içindeki coşku miktarı ile ölçülebileceğini iddia ederek kurgucu anlayışı reddetmiştir.

20. yüzyıl'dan itibaren her iki anlayışın ortaklaşa yansıtıldığı eserler üretilmiştir. Söz gelimi James Joyce’un Ulysses adlı romanı hem kusursuz bir kurguya sahip hem de dışavurumun yoğun kullanıldığı devrimci bir çalışma olarak dikkat çekmektedir.


Edebiyat türleri


Türk edebiyatı

Türkçe olarak üretilmiş sözlü ve yazılı metinleri. Türk dilinin, Türkiye topraklarında gelişen ilk ürünleri 13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın başlarına aittir. 19. yüzyıla kadar İran-İslâm medeniyeti çerçevesinde gelişen Türk edebiyatının ürünleri Halk edebiyatı ve Divan Edebiyatı olarak birbirinden farklı yanları olan iki kolda gelişti. Osmanlı sarayı çevresinde, Fars edebiyatı'nın etkisiyle üretilen klasik edebiyat denilen divan edebiyatı ağır basarken halk arasında, sözlü gelenek uzun bir zaman devam etti.

 

İngiliz edebiyatı

İngilizce olarak icra edilen edebiyat türü. Bu alanda eser veren sanatçıların ille de İngiliz olması gerekmez. Polonyalı Joseph Conrad, İskoç Robert Burns, İrlandalı James Joyce, Galli Dylan Thomas, Amerikalı Edgar Allan Poe, Hint Salman Rushdie, Karayipli V.S Naipaul İngilizce olarak birçok edebi eser vermişlerdir. Diğer bir deyişle, İngilizce Edebiyat dünyada konuşulan İngilizce’nin çeşitli varyasyonları ve lehçeleri gibidir. Akademik alanda, İngilizce Edebiyat, İngilizce üzerinde çalışan bazı bölümlere, ikincil ve üçüncül eğitim sistemlerine ad olabilmektedir. İngiliz Edebiyatı'ndaki çok sayıda yazar çeşitliliğine rağmen, William Shakespeare'in eserleri, İngilizce konuşan dünya genelinde en önemli noktada yer almaktadır.

 

Alman edebiyatı

Orta Avrupa'da yaşayan Almanca konuşan toplulukların edebi yaratısı. Almanya, Avusturya, İsviçre ve bunların yanındaki Alsas (Fransa), Bohemya (Çek Cumhuriyeti) ve Silezya (Polonya) gibi bölgelerdeki çalışmaları kapsar.

 

Fransız edebiyatı

Fransızca kullanılarak ortaya çıkan edebiyat ürünlerini kapsar. Dünyanın en zengin ve en etkileyici edebiyatlarından biridir. Fransız yazarlar başta epik şiir, lirik şiir, drama ve kurgu olmak üzere edebi yazınların tümüne katkıda bulunmuşlardır. Fransız edebiyatı birçok ülkedeki yazarların çalışmalarını derinden etkilemiştir. 1600'lerde, Klasizm denen Fransız kültürel hareketi tüm Avrupa edebiyatında önemli etki bırakmıştır. 1700'lerin Fransız yazarları Avrupa edebiyatını kontrol altına almışlardı. 1800'ler boyunca, realizm ve sembolizm, birçok dilde yazan yazarların çalışmalarını şekillendirmesine yardımcı olmuştu. 1900'lerde ise, Gerçeküstücülük (Sürrealizm) ve Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk) Fransa sınırlarının dışına çıkarak diğer yazarlar, sanatçılar ve düşünürlerin çalışmalarını geniş ölçüde etkilemiştir.

 

İtalyan edebiyatı

İtalyan yazarlarca İtalyanca yazılmış edebiyat yapıtlarını kapsar. İtalya'nın siyasal birliğini 19. yüzyıla kadar kuramaması ve Katolik Kilisesi'nin etkisiyle, yazılı metinlerde uzun süre Latince kullanılmış ve yerel bir dilin yaygınlaşması öbür Avrupa ülkelerine göre daha geç başlamıştır. 12. ve 14. yüzyıllar arasında İtalya'da Fransızca düzyazı ve koşukla yazılmış romanslar okunmuş ve klasik metinlerden uyarlamalar yapılmıştır. Böylece 13. yüzyılda bir Fransız-İtalyan edebiyatı gelişmiştir. İtalyanlar Fransız öykülerini çoğu zaman uyarlayarak ve bunlara çeşitli eklemeler yaparak kaleme almışlardır. Bu edebiyatta Fransızca kullanılmakla birlikte, yazarlar yapıtlarına yer yer kendi lehçelerinin özelliklerini de katmışlardır.


Rus edebiyatı

11. yüzyılda Ruslar'ın Hristiyanlık'ı benimsemesinden sonra yazılan yapıtlarla başlar. Doğu Slav toplulukları ilk kez 10. yüzyılın hemen başında Kiev'de merkezi bir yönetim altında bir araya gelmişlerdi. Aynı yüzyılın sonlarında Kiev prensi tarafından benimsenen Hristiyanlık'ın halkın arasında yayılmasıyla okuryazarlık gelişebilme olanağı buldu. Bu yeni dinle birlikte Rusya'ya Yunanca ya da Slavca dinsel yapıtlar girdi. Yunanca'dan çeviriler yapılmaya başlandı.



İngiliz literatüründen tarihî kitaplar, Merton College, Oxford Üniversitesi


Dünyada Türk Edebiyatı

Türk edebiyatının dünyadaki seyri birkaç farklı kolda ilerlemektedir. Bunlardan birincisini Türk Dünyası’nı oluşturan Türk devlet ve topluluklarındaki sanatçıların kendi lehçelerindeki üretimleri oluşturmaktadır.

Anayurtları “Uluğ Türkistan” adıyla da bilinen Orta Asya ve Sibirya sahası olan Türkler, tarih içinde çeşitli çaplardaki göçler ve fetihler sonucunda bugün neredeyse tüm dünyaya yayılmış durumdadırlar. Çeşitli kaynaklarda nüfusları 150 ile 300 milyon arasında gösterilen Türklerin 7 bağımsız, 17 özerk devleti ve çok sayıda topluluğu bulunmaktadır. Bunun yanı sıra başta Asya ve Avrupa’dakiler olmak üzere çeşitli ülkelerde azınlık statüsünde ya da o ülkelerin vatandaşı olarak yaşayan Türkler de vardır. Yaşadıkları farklı coğrafyalarda “Türk Dünyası”nın mensubu olan Türkler kendi bölgelerinde Türkçenin çeşitli lehçeleriyle eserler üretmektedir. Üstelik, Türk Dünyası Edebiyatı’nın şubelerini oluşturan bu lehçelerin edebiyatları ayrı ayrı köklü birer geçmişe ve altyapıya da sahiptir.

Bu çerçevede Türkiye, Azerî, Türkmen, Özbek, Kırgız, Kazak, Kıbrıs, Batı Trakya, Bulgaristan, Makedonya, Yugoslavya, Romanya, Gagavuz, Irak, Afganistan, Uygur, Tatar, Başkurt, Kırım, Karaçay-Malkar, Kumuk, Nogay, Karakalpak, Altay, Hakas, Tuva ve Saha (Yakut) Türklerinin edebiyatları hâlen devam eden birçok ortak noktasıyla birlikte ayrı ayrı tarihî gelişimlere de sahiptir.

Türk edebiyatının dünyadaki seyrinin başka bir kolunu da başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, bir Türk devleti dışında yaşayan Türk edebiyatçılarının kaleme aldığı ürünler oluşturmaktadır. Bu edebiyatçıların bir kısmı anadilleri olan Türkçeyle eserler verirken, bir kısmı yaşadıkları ülkelerin dilleriyle eserler vermekte; bir kısmı da eserlerini hem Türkçeyle hem de yaşadıkları ülkelerin dilleriyle kaleme almaktadır. Örneğin Yağmur Atsız, Yücel Feyzioğlu,  Vehbi Bardakçı (Almanya), Osman Necmi Gürmen, Sedef Ecer (Fransa), Murat Tuncel, Alparslan Kılıç, Ahmet Demirhan (Hollanda), Aşkın Özcan (İsveç), Mustafa Kör (Belçika) vb.

Dünyadaki Türk edebiyatının önemli kollarından birisini de Türk edebiyatı ürünlerinin çevirileri oluşturmaktadır. Bu edebiyatçıların başını ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov çekmektedir. Aytmatov’un eserleri 150’den fazla dile çevrilmiştir. Yunus Emre, Mevlana, Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Nedim Gürsel, Latife Tekin, Gülten Akın, Ayşe Kulin, Erendiz Atasü, Buket Uzuner, İnci Aral, Perihan Mağden, Enis Batur, gibi isimler, dünya dillerine en çok çevrilen yazarlarımız arasında yer almaktadır.


Yeni Türk Edebiyatı

1-Tanzimat Edebiyatı

2-Serveti Fünun Edebiyatı (1896-1901)

3-Meşrutiyet'ten Mütareke'ye Edebiyat

4-Mütareke Dönemi Edebiyatı

5-Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı(1923-1944)

6-Çok Partili Dönemde Edebiyat


Klasik Türk Edebiyatı (12-19. yy)

Anadolu’ya Türkler tarafından gerçekeştirilen göçler ve akınlarla başlayan ikinci bin yılın ilk yüzyılından sonra Anadolu, Türkler için artık kalıcı bir yurt olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Selçuklu Devletinin kurulmasıyla birlikte Türklerin Anadolu’da yerleşik hayata geçiş süreci de hızlanmış ve pekişmiştir. Bu süreçle doğrudan bağlantılı olarak, özellikle Selçuklu sarayları ve şehirlerindeki edebî faaliyetler de artmıştır. Buna karşın resmî dil olarak Farsçayı, bilim dili olarak da Arapçayı benimsemiş olan Selçuklu Devleti döneminde verilen Türkçe eser sayısı oldukça azdır. Türkçe açısından bu eksikliğin bir anlamda halk arasında yaygın olarak anlatılan Battalnâme, Dânişmendnâme, Ebû Müslimnâme gibi dinî-destânî anlatılar, menkıbeler, Nasreddîn Hoca fıkraları gibi ürünlerle giderilmeye çalışıldığı düşünülebilir.

13. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan Moğol istilâsı ve Moğollara karşı kaybedilen Kösedağ Savaşı sonrasında Selçuklu Devletinin egemenliğinin daralmaya başladığı dönemde ortaya çıkan Türk beylikleri döneminde ise, Türkçenin yıldızının parladığı görülmektedir. Bu dönemde beyliklerin yöneticileri, kendileri de halk gibi Arapça ve Farsça konusunda bilgili olmadıklarından, Türkçe yazılmasını teşvik etmişler; böylece Türkçe eser sayısında büyük artış görülmüştür.

14. yüzyılın başında Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra Anadolu’da Türk varlığını sürdürme ve pekiştirme işlevi, tamamen Türk beylikleri üzerinde kalmıştır. Moğol ve Haçlı baskısı altında askerî ve siyasî anlamda bu görevi yerine getirmeye çalışan Türk beylikleri, bir yandan da edebî ve kültürel faaliyetlerin devam ettirilmesi noktasında çaba göstermişlerdir. Nitekim nazım ölçüsü olarak aruzun tercih edildiği bu dönemde Türkçe açısından bugün bile çok önemli kabul edilen birçok eser kaleme alınmıştır. Ayrıca bu eserler, doğrudan klâsik Türk edebiyatı örnekleri arasında sayılamazlarsa da bu geleneğin oluşum sürecinde önemli rol oynadıkları gözden kaçırılmamalıdır. Zira bu eserlerin dili ağrılıklı olarak Türkçe de olsa, içlerinde Arapça ve Farsça birçok kelime bulunmakta ve nazım ölçüsü olarak da hep aruz tercih edilmekteydi. Diğer taraftan nazım şekli olarak tercih edilen mesnevi de klâsik Türk şiirinin gelenekselleştiği sonraki dönemlerde en temel nazım şekilleri arasında yer almıştır. Dolayısıyla doğrudan klâsik Türk edebiyatı örneklerinin ortaya çıkışına kadarki süreçte kaleme alınmış edebî ürünlerin bu edebiyatın varlığını hissettirmesi ve kendi kuralları çerçevesinde gelişmesi noktasında önemli katkısı olmuştur.

Bu arada 14. yüzyıla gelindiğinde eser sayısındaki artışla orantılı olarak edebî eserlerin niteliğinde de gelişmeler yaşanmıştır. Başta dinî, tasavvufî, ahlakî, tarihî ve destânî konular olmak üzere aruzla pek çok mesnevinin yazıldığı bu dönemde gazel ve kaside gibi nazım şekilleriyle de edebî ürünler verilmeye başlanmıştır. Bu anlamda elimizdeki şiir sayısı çok az olsa da Hoca Dehhânî, akla gelen ilk isimdir. Klâsik Türk şiiri geleneğine uygun olarak oluşturulan ilk dîvânlar da 14. yüzyılda kaleme alınmıştır. Ahmedî, Seyyîd Nesîmî ve Kadı Burhâneddîn, bu dönemde dîvân sahibi şairler olarak dikkat çekmektedirler.


Orta Asya’da İslâmi Dönem ve İlk İslâmi Eserler

Türklerin Araplarla ilk karşılaşması 642 yılında İran hükümdarlarının sonuncusu Üçüncü Yezdicerd’in Toharistan’da yenilmesiyle gerçekleşmiştir. Daha sonra Türklerle Araplar, uzun süre mücadele etmişler. İki topluluk arasındaki mücadele Emevilerin Orta Asya’nın büyük kısmını ele geçirmesi ile neticelenmiştir. Yeni bir din ve kültür dairesinin içerisine giren Türkler, daha önce benimsedikleri Maniheizm ve Budizmden uzaklaşıp İslam medeniyeti dairesine dâhil olmaya başlamışlardır.

O zamana kadar Ceyhun nehrini geçmeye cesaret edemeyen Araplar, Emevilerin Horasan valisi Ubeydullah bin Ziyad zamanında, 674 yılında, Ceyhun’u geçip Maveraünnehir’de önemli Türk şehri Buhara’yı kuşattılar. Buhara melikesi Kabaç Hatun ağır vergiler karşılığında şehri kurtarabildi ve 2000 Türkü Ubeydullah bin Ziyad’ın ordusuna asker olarak vermeyi kabul etti. 

Bu şekilde Emevilerle başlayan Türk Arap yakınlaşması onların ardından Abbasiler devrinde daha da ileri noktalara varmıştır. Çinliler karşısında Talas Savaşında verilen mücadelede Türkler Abbasilerin yanında yer almış, 751 yılında Talas Irmağı kıyılarında yapılan savaş Türk ve Arapların zaferi ile sonuçlanmıştır. Bunun üzerine Türklerle Araplar arasındaki mücadelelerin yerini ticarî münasebetler almış ve İslâm dini Türkler arasında yavaş yavaş tanınıp yayılmağa başlamıştır.

Türklerin kitleler hâlinde Müslüman olmaları özellikle 10. yüzyılda hız kazanmıştır. Karahanlı Devletinin sultanı Satuk Buğra Han 940 yıllarında Müslüman olmuş ve İslâmiyet'i resmi devlet dini olarak ilân etmiştir. Türklerin kitleler halinde Müslüman oluşları bundan sonra hız kazanmıştır.

Türkler İslamiyet dairesine girmeden önce de yazılı bir adebiyata sahiptirler. Bunlardan bir kısmı sözlü olarak yaratılmış ürünler olup, sonradan sözlü şekilleri halk kültüründe unutulmuş ancak bir devirde yazıya geçirilmiş ve bugüne yazılı olarak ulaşmışlardır. Oğuz Kağan Destanı, Dede Korkut Kitabı, Divanü Lügâti’t- Türk’teki bazı parçalar bunlardandır.

13. yüzyılda yaşamış, Rumeli’nin Türkleşmesinde büyük rolü bulunan Sarı Saltuk'un efsanevî hayatını anlatan Anadolu Türk destanlarından biri Saltukname’dir. Kırgız Türklerinin millî destanı olan Manas Destanı da İslâmî unsurlar taşıyan ilk destanlardandır.

İslâmî Türk edebiyatının bilinen ilk büyük eseri olan Kutadgu Bilig, 6645 beyit içeren manzum olarak yazılmış bir siyasetnâme kitabıdır. Kutadgu Bilig'in kelime anlamı mutlu olma bilgisidir.

Dîvânü Lügati’t-Türk, Türkçenin bilinen ilk sözlüğüdür. Kâşgarlı Mahmud tarafından 1072 Ocağında yazılmaya başlanmış, 1077 Ocağında bitirilmiştir. Mahmud, eserini Abbasî halifesi Ebü'l-Kasım Abdullah'a sunmuştur. Eserin adı "Türk dillerini toplayan kitap" anlamına gelmektedir. Kâşgarlı Mahmud, döneminin edebî dilinin sözlüğünü yazarken çeşitli Türk boylarının ağızlarına da yer vermiştir.

Kaşgarlı Mahmud'un Dîvânü Lûgati't-Türk adlı eserinde madde başlarına verilen örneklerde yer alan dörtlüklerin bir araya getirilmesiyle tam metnini elde edebildiğimiz Alp Er Tonga destanından Kutadgu Bilig’de de bahsedilmektedir. Bu iki büyük kaynak Alp Er Tonga’yı Şehname’nin kahramanı Afrasyab ile birleştirmektedirler.

Yüknekli Edib Ahmed bin Mahmud tarafından tahminen 12. yüzyılda yazılmış manzum bir öğüt ve ahlâk kitabı olan Atabetü’l Hakayık İslâmî devrin ilk eserlerindendir.

İlk Türk mutasavvıfı Hoca Ahmed Yesevî'nin şiirlerinin toplandığı yazmalar olan Dîvân-ı Hikmet de yine bu dönemin ürünlerindendir.

Horasan ve Maveraünnehir bölgesinde 14. yüzyılda oluşmaya başlamış, 15. yüzyılın başlarında Timurlular zamanında en yüksek seviyesine ulaşmış ve 20. yüzyıl başlarına kadar devam etmiş olan Çağatay edebiyatı döneminde de yine İslâmî dönem ürünleri devam etmiştir. Çağatay Türkçesini kullanarak Çağatay Edebiyatını yaratan Ali Şir Nevayi, Ebul Gazi Bahadır Han başta olmak üzere devrin diğer şahsiyetlerinin oluşturduğu dönemin belli başlı eserleri şunlardır: Letafetnâme, Gül ü Nevruz, Mahzenü’l- Esrar, Muhakemetü’l Lugateyn, Şecere-i Terâkime, Şecere-i Türk, Babürnâme vb.


ORTA ASYA TÜRK EDEBİYATI

Orta Asya, Türk edebiyatının temellerinin atıldığı bir coğrafyadır. Bu coğrafyada Eski Türkçe diye adlandırılan Köktürk, Uygur ve Karahanlı dönemleri edebiyatları şekil bulmuştur.

Köktürkler, dönemi edebiyatı taşlara yazılan bir edebiyattır. Bu dönemden kalan bengü taşlar Türklerin en eski yazılı belgeleridir. Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk bengü taşları en çok ünlenen bengü taşlar olmuşlardır. Bu taşlarda Kök Türklerin savaşları, komşularıyla ilişkileri, Çin milleti ile münasebetleri ve toplum hayatına dair önemli bilgiler bulmak mümkündür. Yüksek bir milli his ile vücuda getirilen bu bengü taşlar, Türk adının geçtiği en eski Türkçe metinler olması sebebiyle de önemlidirler. Kültür tarihimiz açısından Köktürkler döneminin önemi, onların Türkçenin bilinen en eski yazılı metinlerine sahip olmalarıdır. Köktürklerden kalan Türkçe anıtlar, hanedanın 682'de kurulan ikinci dönemine aittir.

Kök Türklerden sonra gelen Uygurlar, şehirli bir edebiyat oluşturmuşlardır. Yerleşik hayata geçen ve din değiştiren Uygurlar, Kök Türklerin taşlara yazılı edebiyatlarını kâğıda yazılan bir edebiyata dönüştürmüşlerdir. Daha çok dinî konuların anlatıldığı ve tercüme eserlerden meydana gelen bu dönem edebiyatı zengin bir külliyata sahiptir. Manici ve Budist olmak üzere iki ayrı çevrede gelişen Uygur edebiyatında Altun Yaruk, Sekiz Yükmek, Edgü Ögli Tigin ile Anyıg Ögli Tigin gibi önemli eserler meydana getirilmiştir. Bu dönemde yapılan çevirilerin pek çoğu Çinceden yapılan çevirilerdir.

Uygurlardan sonra gelen Karahanlılar döneminde Türkler, İslamiyet’i seçmişlerdir. Bu din değişikliği edebiyata da yansımış, önce alfabe değişmiştir. Sonrasında dile pek çok Arapça ve Farsça kelime girmiştir. Bu dönemde Kutadgu Bilig, Divanü Lügati’t-Türk, Atabetül’l Hakayık ve Kur’an tercümeleri gibi eserler vücuda getirilmiştir. Balasagunlu Yusuf Has Hacip ve Kâşgarlı Mahmud gibi Türk dilinin usta isimleri bu dönemde eserlerini vermişlerdir. Yusuf Has Hacib, “Mutluluk veren bilgi” manasına gelen eseri Kutadgu Bilig’de ideal bir insan ve devlet adamı nasıl olur gibi sorulara cevap vermektedir. Mesnevi tarzında beyitler hâlinde kaleme alınan eserde Ay Toldu, Kün Togdı, Ögdilmiş ve Odgurmuş isimli kahramanlar yardımıyla anlatılmak istenenler ifade edilmiştir. Kâşgarlı Mahmud’un Divan’ı ise bir sözlüktür. Araplara Türkçe öğretmek için hazırlanmış bir eserdir. Madde başları Türkçe, açıklamalar ise Arapçadır.


Kaynak :

Akar, Ali, Türk Dili Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul 2006.

Caferoğlu, Ahmet, Türk Dili Tarihi, Enderun Kitabevi, (3. baskı), İstanbul 1984.

Akar, Ali, Türk Dili Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul 2006

Demir, Nurettin, Yılmaz, Emine,Türk Dili El Kitabı, Grafiker Yay., Ankara 2003

Ercilasun, Ahmet B., “İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. 4, s. 441-448, İstanbul 1985.

Ercilasun, Ahmet B., “Tarihten Geleceğe Türk Dili”, Türk Dili, 569, Mayıs 1999, s. 355-362.

Ercilasun, Ahmet B., Başlangıçtan Yürminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ Yay., Ankara 2004.  

Gülensoy, Tuncer , Türkçe El Kitabı, Akçağ Yay.,  Ankara 2000.

Orkun, Hüseyin Namık , Eski Türk Yazıtları, TDK Yay., Ankara 1987.

Özönder-Barutçu, F. Sema, Eski Türklerde Dil ve Edebiyat, Türkler, Yeni Türkiye Yay., C. 3, 485-501, Ankara 2002.

Sertkaya, Osman Fikri, “Göktürk Harfli Uygur Kitabelerinin Türk Kültür Tarihi İçerisindeki Yeri”, Türk Kültürü Araştırmaları, Prof. Dr.Muharrem Ergin’e Armağan, XXVIII/ 1-2 1990, s. 325-334., Ankara 1992.

Tekin, Talat,  Ölmez, Mehmet, Türk Dilleri, Simurg Yay., İstanbul 1999.

Tezcan, Semih, “En Eski Türk Dili ve Yazını”, Bilim, Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, s. 291, Ankara 1994