İstanbul Suru ve Yaldızlı Kapı

 




Bugünkü İstanbul’da hâlâ görüldüğü gibi, eski İstanbul surları arasında, deniz surlarını kara surlarından tefrik etmelidir. Şarkî Roma İmparatorluğunun bütün doğu Akdenize şamil varlığı İstanbul’a donanma sayesinde deniz hakimiyetini sağladığı müddetçe deniz surları ancak tamamlayıcı bir müdafaa vasıtası idiler. Buna ilave olarak Karadeniz boğazının medhalinde sık sık kopan fırtınalar ve burada pek şiddetli olan akıntılarda şehre deniz cihetinden taarruzu, düşman gemileri için güçleştirmekte idi. Ancak Arabların donanmaları 7. Asırdan itibaren şehri ve devleti tehdide başlayınca deniz surları tevsi ve ikmal edilmişlerdir. Mamafi dördüncü Haçlı seferine iştirak edenler için, 1204 yılında, Venediklilerin rehberliğiyle Haliç’in sakin sularına girmeye muvaffak olduktan sonra, deniz surlarını hücumla zaptetmek mümkün olmuştur. Buna mukabil, kara tarafından durmadan saldırmaya devam eden barbar milletler denizcilikten anlamadıkları cihetle, İstanbul’un müdafaası bakımından kat’i ve büyük ehemmiyet kara suruna düşmekteydi. Bu sebepdendir ki kara suru – mütearrızların top istimali 1453’de o vakte kadar devam etmiş olan muvazeneyi değiştirinceye kadar – ona bin yıl müddetçe sayısız saldırıyı birbiri arkasına tard edebilmek kudretini verecek bir şekilde inşa edilmiştir. Fatih’in Macar topçuları tarafından kullanılan topları Theodosius sorunu, o zamandan beri Topkapı adını alan, aziz Romanos kapısı yanında tahrip ederek, sayesinde muhasır ordunun şehre girmek imkânını bulduğu rahneyi açmışlardır.

Daha büyük Konstantin, yeniden tesisi esnasında, şehri geniş bir surla teçhiz etmişti. 413 yılında, Theodosius II.’nin ilk hükümdarlık senelerinde onun namına devleti idare eden Praefectus Anthemius, Trakya’da harekette bulunan Hun ve Gotların tesiriyle yeni bir kara suru inşa etmeye başladı. Bu yeni sur Konstantin’inkinin iki kilometre ötesine alınmış ve ön tarafında haklı olarak üçüncü ve derinliğine bir duvar olarak zikredilen cidarları örülü bir hendekle çevrilen, çifte ve kulelerle tahkim ve takviye edilmiş bir çevre sur (ring) olarak inşa edilmiştir. Anthemius’un bu ilk sur inşasının ne kadar sürdüğü bilinmiyor. Mamafi bu sur herhade, devlet, şehir ve surların mevcutiyeti için en kritik bir mahiyet taşıyan 447 yılından çok evvel ikmâl edilmiş olmalıdır. Hunların tehdidi bu arada Atila’nın şahsında korkunç bir şekilde gelişmiş bulunmakta idi. Bu yıldan evvelki 446 senesinde Atila, Theodosius II.’nin ordularını üç savaşta mağlup etmiş Makedonya ve Trakya’yı tahrip ederek İstanbul’a Büyükçekmece (Athyras) ye kadar yaklaşmıştı. Theodosius II. Hunlarla en hacalet-aver şartları haiz bir muahede akdine mecbur kalmıştı Bundan sonra 447 yılında vuku bulan bir zelzele Theodosius surlarını ağır hasara uğrattı. Atila’nın devam etmekte olan tehdidi mevacehesinde bu, büyük bir tehlike idi. Şark Praefectus’u Constantinus, 447’de, iki ay içinde surun rahnelerini tıkamıya ve çökmüş olan kuleleri yeniden inşaya muvaffak oldu. Bu yeni Theodosius surlarının hala mevcut olan  kapılarından birinde, Mevlevihane kapısında durunca, bugün hâlâ orada bulunan ve kurtuluşu temin eden eserin muvaffakiyetle intacından mütevellid sevinci asırlar ötesinden haykıran  vezinli bir kitabe insana heyecan vermektedir.

THEODOSII JUSSIS GEMINO NEC MENSE PERACTO CONSTANTINUS OVANS HAEC MOENIA FIRMA LOCAVIT
TAM CITO TAM STABILEM PALLAS VIX CONDERET ARCEM
yani:
“Theodosius’u emri üzerine iki aydan daha az bir müddette Constantinus sevinçle (emri yerine getirerek) bu sağlam duvarları inşa etti. Bu kadar kısa müddette Pallas bile kaleyi daha sağlam inşa edemezdi.”

Aynı zamana ait ve muhtevası buna benziyen vezinli grekçe başka bir kitabe de aynı yerde zamanımıza intikal etmiştir.

Bu suretle Theodosius surunun 413’de plânlanması ve inşası-surun bir az daha muahhar bir latince kitabesinin tesmiye ettiği gibi-Magnus Anthemius’a 447 zelzelesinden sonra tahkimi Praefectus Constantinus’a ait olmuş oluyor. Bu tarihler arasında da, bizce malûm Roma takı zaferlerinin en sonuncusu olan Yaldızlı Kapı’nın muhtemelen 425 yılında vuku bulan inşası düşmektedir. Theodosius surunun günlük mürur ve ubura mahsus olan diğer kapılarına mukabil bu Yaldızlı Kapı, imparatorların ve ordunun yanında bulunan mukaddes resimlerin (ikona) zafer alaylarında şehre girişlerine tahsis edilmişti.

Theodosius suru hakkında kıymetli bir monografi yazmış olan Alman arkeoloğu Hans Lietzmann bu suru haklı olarak “muahhar antik devrin en mühim mimarî abidelerinden biri” olarak zikretmiştir. 5650 metrelik uzunluğu ile zamanımıza intikal etmiş olan bu sur 96 kule ile teçhiz ve tahkim edilmiştir. Fakat onu yüksek dereceli bir san’at eseri yapan huşu, her yerinde tatbik edilmiş olan açık gri renkte yontma taş tabakalrı ile kırmızı tuğla kuşakları arasında dekoratif tenavüb yanında, hem dar pencerelerin, kırmızı tuğladan müteşekkil ve duvarın tazyikini azaltmıya mahsus kemerleriyle kulelerin taş cephelerine yerleştirilmiş şeklinin ve hem de kulelerin içindeki mekânın tevzi tarzının gösterdiği sectio aurea mimari tarzının hakim olduğu tenasübün mükemmelliğidir. Roma’nın İstanbul surundan hemen hemen iki asır evvel yapılmış olan Aurelian suru, Bizans san’atının muahharen Garbi Avrupa Ortaçağına şekil itibariyle tefevvukunu temin etmiş olan ve Helenistik antik devir an’anesinin bilâvasıta İstanbul’da yaşamakta devam etmesinden doğmuş bulunan, san’at yaratan kudretine şehadet eden Theodosius’un eserinin mağrur azameti muvacehesinde kaba ve barbarca görünür.

İstanbul’un deniz suru bir çok yerlerinde umumiyetle 8. Ve 9. Asırlarda acele ile, şehri Arablara karşı müdafaa için yığılmış bir çok sütun parçaları, sütun başlıkları ve eski binaların taban kiriş parçalarından teşekkül etmiştir. Yapılışı mütecanis değildir. Buna mukabil kara suru, 447’den sonra bir çok defa zelzeleler yüzünden tamir ve muahhar imparatorlar devrinde 14. Asra kadar mütemadiyen tevsi ve ikmal edilmiş olmasına rağmen deniz suruna nisbetle sanki tek elden çıkmış gibi mütecanis görünüyor.

Teknik mânada Theodosius kara suru bir kaplama inşa (Schalenkonsruktion) addedilmektedir. Duvarın hakiki özü araları harçla doldurulmuş adi duvar taşlarından terekküb ederken, üzerindeki kalkerli taş tabakaları tuğla kuşaklarla en mükemmel ölçüler dahilinde birbirini takib eden güzel kaplamaları surun dış kabuğunu teşkil eder. Anthemius’un inşaat ustaları tarafından tatbik edilen ve birbiri üzerine mevzu iki kademeden müteşekkil, kuleler ve önde bulunan bir hendekten terekküb eden tahkimat tipi, Roma usulü istihkâmlarile değil fakat Sus’a ve Boğazköy üzerinden nihayet Babil’e kadar varan eski Ön-asya tahkimat şekli ile muvazat arzeder.

Biz Theodosius kara surunu inşa eden ustaları, Büyük İskender zamanında Greklerin Şarkta gördükleri eski Şark inşa tiplerini, bizim misalimizde eski Şark tahkimatı tiplerini, kendine mahsus şekillerle ta’dil eden ve aynı şekilde Şarktan alınan kubbe inşa şeklini geliştirilmiş bir tarzda Avrupa mimarisina sokmuş olan O Helenistik mühendis-mimarlardan Poliorket’(harp mühendisi) lerin bir muakkibi olarak görmekteyiz.

Theodosius kara surunun teşkil ettiği silsile içinde onun muhteşem geçidi olan Yaldızlı Kapı kıymetli bir çerçeve ortasına oturtulmuş bir pırlanta gibi görünür. Surun kalkerli taş ve tuğladan müteşekkil malzemesi muvacehesinde bu kapı, kendisini seyredene, arka duvarı yine 30 metre irtfaında ve üç muazzam geçitten müteşekkil bir kapı duvarından ibaret olan, bir nevi avluya hakim 30 metre yüksekliğinde ve 20 metre genişliğinde öne doğru taşmış iki Pylon’u ile som mermerden yapılmış hissi verir.

Bizanslılar, şehirlerinin bu muhteşem kapısı hakkında duydukları hayranlık ve iftihar hissi, bize bu kapıyı “autolithos” yani devasa mermer tek taş olarak zikreden İmparator Johannes Kantakuzenos’un 14. Asra ait bir ifadesi ile intikal etmiştir. Yaldızlı Kapı’nın kalkerli taştan özünü, gözden saklıyan prokorones mermerinin mavimtırak parıltısı, muhteşem kapı duvarının ve her türlü figürlü dekordan azade ve ornamentlerle süslenmesi yalnız geçitlerinin Korent usulünü andıran duvar kemerlerine inhisar ettirilmiş olan pylonlarının büyük satıhlı-linear tesiri, onu bugün seyredenleri de aynı şekilde teshir etmektedir. Profesör Fritz Krischen’in neşrettiği, Yaldızlı Kapı’nın rekonstrüksiyonunu gösteren reimler bu öeşhur abidenin mahiyeti hakkında insana bir fikir verebilir. (F. Krischen, Die Landmauer von Konstantinopel, 1938).

Yaldızlı Kapı’nın geçitlerinden ortada bulunanı, kemerinin üst kısmında, her iki tarafında vezinli lâtince kitabelerle bezenmişti. Bugün ise, ancak bu kitabelerin, çoktan beri kaybolmuş olan, yaldızlı bronz harflerinin yatağını teşkil eden yuvaları kalmıştır. Mamafi bu kitabelerin metinleri malûmdur. Bunlardan doğudaki, yani şehre müteveccih olan kitabe bizim nazarımızda hususî bir ehemmiyet taşıyor. Bunun metni şudur:
“HAEC LOCA THEUDOSIUS DECORAT POST FATA TYRANNI”
yani “Bu mahalli Theodosius Tyran’ın sukutundan sonra süsledi”.
“Tyran” kelimesiyle muahhar imparatorluk devrinde, devletin sarsılmış durumundan ve lejyonların bozulmasından istifade ederek kendilerini dış eyaletlerde imparator ilan ettiren ve devletin merkezi ve meşru imparatorlarla harbeden zorbalar kasdedilirdi. 383’de Britanya’da isyan edip oğlu Victor2u August unvaniyle kendisine müşterek hükümdar yapan ve harbi İtalya içlerine kadar sokmuş bulunan Tyran Maximus’u Theodosius I. Ancak 388’de mağlub etmeğe ve imhaya muvaffak olabilmişti. 390 yılında İstanbul Hipodrom’unda  dikilmiş olan Theodosius I. Obeliskinin kaidesinde zamanımıza intikal eden ve bu abidenin “her iki Tyran’ın imhasından sonra excinctis tyrannis” dikildiğinin bildiren kitâbe işte bu iki tyran üzerinde – Maximus ve Victor – kazanılan zafere mütealliktir.

Bunun aksine olarak Yaldızlı Kapı’nın şark cihetinde bulunan kitabe yalnız bir Tyran’dan bahsediyor. Bu farkı gözünden kaçırmış olan 17. Asrın büyük Fransız bizantinisti Du Cange Büyük Theodosius’u Yaldızlı Kapı’yı yaptıran şahıs olarak zikretmiştir: Bugüne kadar hâlâ bir çok tarafdar bulmuş olan bir atıf. Fakat, eğer Yaldızlı Kapı’yı inşa ettiren şahıs Theodosius I. Olsaydı, burada da, Dikilitaş’da olduğu gibi kitabede iki Tyran zikredecekti. Bundan ma’da Theodosius I. 395’de öldüğü cihetle, ona atfedilen Yaldızlı Kapı’nın o zamanlar mevcut olan Konstantin surunun dışında ve arazi üzerinde yalnız başına durduğu kabul edilmek icab eder ki, bu kule şeklinde yapılışları ancak bir duvarlar silsilesi ile bağlı bulunmasını gerektiren iki yan Pylon muvacehesinde pek anlaşılabilir bir husus değildir. Fakat böyle bir sur silsilesi burada ancak 413 yılından itibaren, yani Büyük Theodosius’un torunu Theodosius II suru şeklinde vücut bulmuştur.
Theodosius II. Un 15. Saltanat yılına, yani 423 senesine, İtalya’da Tyron Johannes Primicerius’un isyanı isabet eder. Theodosius II.’nin amcası olan Garbi Roma imparatoru Honorius’un Primicerius notariorum’u, Honorius’un ölümünden sonra Ravenna’da kendisini Garbi Roma imparatoru ilan ederek Theodosius II.’a kendisinin bu sıfatını veya harbi kabul etmek şıklarından birini seçmeyi teklif eden bir elçi heyeti göndermişti. Honorius’un meşru varisi ve Theodosius II.’nin genç yeteneği olan Valentinian III. Ve annesi Galla Placidia, Honorius’un vefatı sırasında bir middet için İstanbul’da bulunuyorlardı. Garbi Roma imparatorluğunda Theodosius hanedanının devamı Johannes Primicerius isyanı yüzünden tehlikeye düşmüş olup Theodosius II.’nin İtalya işine müdahale etmesi lâzım gelmekte idi. Hiç te küçümsenemeyecek gayretler sonunda, iki sene süren (423-425) bir harb neticesinde Johannes Primicerius Theodosius II.’nin kumandanları tarafından Ravenna’da edilerek müthiş işkencelerle Aquileja’da kafası kesildi.

İşte “fata” yani sukutunu mevcut kaynaklara göre Gibbon’un tasvir ettiği bu Johannes Primicerius Yaldızlı Kapı’da zikredilen Tyran’dır. Theodosius II. İstanbul’da zafer haberini alınca, o sırada Hipodromda yapılmakta olan yarışları durdurtmuş ve İncil’den bir ayet teganni ettiği halde kiliseye giderek günün mütebaki kısmını Allah’a şükür ibadeti ile geçirmişti. Valentinian III.’ün ve onun namına icrayı hükmeden annesi Galla Placidia’nın hakimiyetlerinin yeniden tesis edilişini, aslen İspanyalı olan Garbi Roma imparatolruğu saray şairi Merobaudes şu sözlerle kutlamıştır:
Cui natura dedit, Victoria reddidit orbem”. (Karş. The Cambridge Medieval History, C. I. S. 407,408.)

Bu sözler, Tyran Johannes Primicerius üzerinde kazanılan zafer sayesinde Theodosius hanedanının yeniden iş başına gelişinin o devrin muasırları için taşıdığı ehemmiyeti kâfi derecede vuzuhla göstermektedir. Bu zat, kara surunun inşası sırasına, 425’i hemen müteakip bir tarihe isabet eden Yaldızlı Kapı’nın kitabesindeki Tyran’dır. Bu vakıayı teyid etmek üzere, 1928’de İngilizlerin yaptığı bir kazıda , İstanbul’da evvelce gümüş işleyenlerin atelyelerini ihtiva ettiğinden sîmkeş hanı denilen ve Theodosius I.’in bir vakitler mevcut olan Forum’unun üzerinde inşa edilmiş olan bir hanın avlusunda Büyük Theodosius’un bir zafer takının bakiyelerinin bulunuşunu da zikretmek mümkündür. Burada, takriben üç metre derinlikte, henüz toprak içinde bulunan sekiz muazzam kaideden iki tanesi bulunmuştur ki, bunlardan her biri, 14 metreden daha fazla irtifaı haiz, mermerden, acaib ağaç gövdesi şeklinde, takı zaferin geçitlerinin kubbelerin tutan ve muazzam bir sütun taşımakta idiler. Büyük Theodosius’un İstanbul’da, biri Forumda, diğeri sur dışında tek başına duran, mutaddan büyük iki takı zafer inşa etmiş olması kabul edilemez. Yaldızlı Kapı, kara suru gibi Theodosius devrini bir abidesidir.

Yaldızlı Kapı’nın muhafaza ve takviyesi ile kara surunun bakiyelerinin korunması Türk anıtları koruma müessesesinin memleketin antik abideleri mevzuunda ele alınması icab eden en mühim vazifesidir.

KaynakBelleten, Cilt: XVI – Sayı: 62 – Yıl: 1952 Nisan, s. 261-267, Prof. Dr. Ph. SCHWEINFURTH








Konstantinopolis Surları, günümüzde İstanbul sınırları dahilinde olan Konstantinopolis'i çevreleyen ve Doğu Roma zamanında yapılmış şehir surlarıdır. Şehri çeviren surlar tarihte 5. yüzyıldan başlayarak inşa edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir. Son yapımı MS 408'den sonradır. II. Theodosius (408-450) zamanında İstanbul surları Sarayburnu'ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray'a bu taraftan ve Marmara kıyısı boyunca Yedikule'ye, Yedikule'den Topkapı'ya, Topkapı'dan Ayvansaray'a uzanıyordu.


Kostantiniyye ve surlar



Duvarlar ve burçlar

Surların uzunluğu 22 km'dir. Haliç surları 5,5 km, kara surları 7,5 km, Marmara surları 9 km'dir.


Kara surları üç bölümden oluşur: hendek, dış sur, iç sur. Hendekler bugün tarım alanı olmuştur. Sura bitişik ve 50 m aralıklarla kara surları tarafında, birçoğu yıkılmış, çatlamış durumda 96 burç bulunmaktadır. Bu burçlar, boydan boya uzanan sur duvarlarından 10 metrelik çıkıntıda, çoğunlukla kare planlı ve 25 m yüksekliğindedir. Pencereleri, tonozları, kapıları vardır. İç surlarla dış surlar arasında kapı ve merdiven bulunur. İç surlar ve burçlarda kefeki taşı ve tuğla kullanılmıştır.


Dış surlar ise sandık veya kazamat duvardır. Dış surlarda daha küçük ve büyük burçlar arasına gelmek üzere küçük burçlar vardır. Bütün bu hendek, burç, dış ve iç surların toplam eni 70 m'dir. Surların içinde dehlizler ve küçük oyuklar vardır.


Marmara ve Haliç surlarının önündeyse hendek ve dış sur yoktur. Bu surların kalınlığı 5 m, yüksekliği 15 m'dir. Burçlar 20 m'dir, Marmara tarafında 103, Haliç tarafında 94 burç vardır. 2013 yılına kadar Marmara tarafı surları boyunca Sirkeci - Halkalı Banliyö Treni çalışmaktaydı.


Bu burçlardan bazıları tarihî ün taşır: Yedikule, Sulukule, Anemas, İsaakios.


II. Theodosius surları


Deniz surları

Deniz duvarlar Propontis (Marmara Denizi) ve Haliç (Χρυσοῦν Κέρας) taraflarından şehrin etrafını çevirmekteydi. Her ne kadar özgün Byzantium şehrinin deniz surlarının olduğu bilinse de ayakta kalan Ortaçağ surlarının inşasının kesin tarihi tartışma konusudur. Uzun süre, deniz surlarının ana kara surlarını inşa eden I. Konstantin tarafından yaptırıldığı düşünülüyordu. Ancak, bu inşaat için ilk gerçek referans 439 yılında, şehir valisi Cyrus Panopolis'in kara surlarının onarımı ve denize doğru olan tarafın tamamlanması emri oldu. Bu etkinlik kesinlikle aynı yıl, Kartaca'nın Vandalların eline geçmesi ve Akdeniz'de bir deniz tehdidinin ortaya çıkması sinyallerinden ayrı değildir. Yine de deniz surları 700 yılı civarına kadar özellikle belirtilmemiştir.


Deniz surları mimari açıdan Theodosius Surları ile benzer, ama daha basit yapıda inşa edilmişlerdi.


Kara surlarına kıyasla daha alçak olan deniz surları limanların iç kısmını da koruyan tek bir duvar halindeydiler. Haliç surları, Haliç'in girişinde İmparator III. Leon tarafından yaptırılan, yüzen variller tarafından desteklenen ağır bir zincir ile korunmaktaydı. Bu zincirin bir ucu günümüzde Sirkeci bölgesinde yer alan Eugenius Kulesi, diğer ucu ise Galata'da yer alan ve alt katı daha sonra Yeraltı Camii'ne dönüştürülen geniş kare kuleye bağlıydı.


Varlığın en erken yüzyıllarından beri İstanbul defalarca deniz yönünden tehditlerle karşı karşıya kalmıştır. I. Justinianus'un savaşları'ndan sonra, Akdeniz'in yeniden bir "Roma gölü" haline gelmesi bu tehditleri bir süre için durdursa da Avarlar ve Sasani Persleri tarafından kentin ilk kuşatması sırasında ilk defa bir deniz savaşında şehir tehdit altına girmiştir. Önce Suriye ve Mısır'ın, ardından da Girit'in Araplar tarafından ele geçirilmesi, yeni bir deniz tehdidini ortaya çıkarmış, bu durum da ardışık imparatorların deniz surlarına önem vermesine sebep olmuştur. Deniz surları III. Tiberius veya II. Anastasios tarafından erken 8. yüzyılda restore edilmiştir. Ardından II. Mihail tarafından geniş çaplı bir yenileme başlatılmış, bu yenileme surlar daha da yükseltilerek onun ardılı Theophilos tarafından tamamlanmıştır. Her şeye rağmen Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Venediklilerin deniz surlarını aşabilmesi, deniz surlarının İstanbul savunmasında hala zayıf nokta olduklarını ortaya koymuştur. Bu deneyim sonrasında, VIII. Mihail deniz surlarını yükseltip güçlendirmeye önem vermiştir. Bu faaliyetin ana sebebi, Sicilya Kralı Charles d'Anjou tarafından olası bir işgal tehdididir.

Belgrad kapı, ikinci büyük askeri kapıdır.


Kapılar

İstanbul surları boyunca ana kapı ve yan kapılar vardır. Kapılar, duvarda 5 m genişlikteki bir kemer altındadır. Ana caddelerin geçtiği Topkapı ve Edirnekapı dışındaki kapılar yan yana iki arabanın geçemeyeceği kadar dardır. Bu kapıların mermer kaplı içleri, ahşap kapıları vardı. Sur üstüne çıkmak için yapılmış merdivenler kapıların iç tarafında sağda ve soldadır. Kapı duvarları içindeki boşluklarda, ana kapının kapatılmasında kullanılan demir kapı yahut parmaklıklar bulunurdu. Ayrıca ana kapıların bazılarında bir dış kapı olurdu. Bunların birçoğu tarihte kaybolmuştur. Bazı kapılar üzerinde kitabeler durmaktadır ama bunlar Osmanlı'dan kalmadır. Dış kapıyla iç kapı arası 25 m'dir.


Topkapı Sarayı kapısından başlayarak Haliç'e, buradan Yedikule'ye ve tekrar Topkapı Sarayı'na dolanan duvarların kapıları şöyledir:


Ahırkapı

Fenerlikapı

Küçükayasofyakapısı

Bukalonkapı

Balıkhanekapısı

Odunkapısı

Manganakapısı

Gülhanekapısı

Kadırgakapısı

Çatladıkapı

Kumkapı

Yenikapı

Samatyakapısı

Narlıkapısı

Yedikulekapı

Belgradkapı

Silivrikapı

Mevlanakapı

Topkapı

Edirnekapı

Eğrikapı

Ayvansaraykapısı

Atikmustafakapısı

Balatkapısı

Fenerkapısı

Yeniayakapı

Ayakapı

Cibalikapısı

Unkapanıkapısı

Ayazmakapısı

Balık pazarıkapısı

Yenicamikapısı

Bahçekapısı

Avcılarkapısı

İmparatorkapısı

Zindankapısı

Sirkecikapı

Yalıköşkü


İstanbul surlarında 50 kapı ve 300 burç vardır ve bir kısmı kaybolmuştur. Dış kent Galata tarafındaki surların da kapıları vardı: Kurşunlumahzen, Karaköy, Balıkpazarı, Yağkapanı, Kürkçükapı, Azapkapı...


İstanbul çevresini güçlendirme

Çeşitli dönemlerde pek çok güçlendirme çalışmaları İstanbul civarında yapıldı. Şehrin ana duvarları boyunca savunma sistemini tamamlayıcı unsur oldukları söylenebilir. Bunların ilki ve en büyükleri 56 km uzunluğunda olan Anastasian Duvarı'dır. 5. yüzyıl ortasında Konstantinopolis'in 65 km batıya doğru olan kısmında dış savunması için yapılmıştı. Bu duvar 3,30 metre kalınlığında ve 5 metre yüksekliğindeydi. Fakat onun geçerliliği sınırlıydı. Bir zaman sonra 7. yüzyılda terk edildi. Onun malzemeleri yerel bina yapımında kullanıldı. Fakat bazı parçaları hala mevcuttur.


Cristoforo Buondelmonti'ye ait Liber insularum Archipelagi'nin Marciana Millî Kütüphanesi'nde yer alan ve 1420'ler ile 1430'lar civarına tarihlenen kopyasındaki Konstantinopolis ile Galata haritası


Galata Surları

Galata, Bizans döneminde Sykai'nin dış mahallesi olduğu zamanlar güçlendirilmedi. Haliç'in ağzında boydan boya uzanan zinciri koruma görevi yapıyordu. Mamafih, 1204 yılında şehrin zayıflaması sonrası Galata, bir Venedik mahallesi haline geldi ve daha sonra Ceneviz Cumhuriyeti'nin kolonisi oldu. Bizanslıların itirazlarına rağmen Bizans kontrolü dışında, Cenevizliler mahallelerini kale hendeği ile çevirmeyi başardılar. Koloni etrafındaki kale tipi evlerini kendi yarattıkları ilk duvar ile birleştirdiler. Galata Kulesi ile diğer sur uzatmaları 1349 yılında kuzey kısımda yapıldı. Daha sonraki sur genişletmeleri 1387, 1397 ve 1404 yıllarını takip etti. Kabaca yamuk (trapezoid) bir şekilde yapılan bir genişleme onlara geniş bir kapalı alan sağlıyordu. Genişleme, Azapkapı'dan kuzeye Şişhane'ye oradan Tophane'ye ve daha sonra Karaköy'e doğru oldu.


Anadolu ve Rumeli Hisarları

Anadolu ve Rumeli ikiz hisarları, Boğaziçi'nin en dar noktasında olup İstanbul'un kuzeyinde uzanır. Osmanlılar tarafından hayati su yolu olan Boğaz trafiğini kontrol etmek ve İstanbul'a son nihai saldırıyı hazırlamak için inşa edildiler. Anadolu Hisarı ilk zamanlarda Akçehisar ve Güzelcehisar olarak adlandırılıyordu. 1395 yılında Sultan I. Bayezid tarafından inşa ettirildi. Başlangıçta 25 metre yüksekliğindeydi. Kabaca beşgen gözlem kulesi duvar ile kuşatıyordu. Daha geniş ve komplike olan Rumeli Hisarı, 1452 yılında dört aylık bir sürede Sultan II. Mehmed tarafından yaptırıldı. Üç tane geniş ve bir tane küçük kule içerir. 13 küçük gözlem kulesi ile güçlendirilmiş duvar ile bağlantılı olarak ana kulesinde toplar monte edilmiştir. Hisar, Osmanlılara boğazı geçen gemileri kontrol etme imkânı veriyordu. Bu rol açıkça onun orijinal ismini çağrıştırıyordu: boğaz kesen (cutter of the strait). Konstantinopolis'in zapt edilmesinden sonra hisar gümrük kontrol noktası ve özellikle İmparatorluk ile savaşta olan elçilikler için hapis yeri olarak hizmet verdi. 1509'daki geniş kapsamlı zarar veren depremden sonra tamir edildi ve 19. yüzyıl sonuna kadar sürekli olarak kullanıldı.


edikule hisarı 1827



Altınkapı ve Yedikule Hisarı

Altınkapı ya da Yaldızlıkapı (Yunanca: Χρυσεία Πύλη, Chryseia Pylē; Latince: Porta Aurea; İngilizce: Golden Gate) İstanbul kara tarafı surlarının, Yedikule kesiminde imparatorların zafer alayı başında şehre giriş yaptıkları ana tören kapısıdır. Batıda Trakya yönünde uzanan şehirler arası Via Egnatia denilen yol bu kapı önüne kadar gelir ve kapıyı aştıktan sonra şehrin içindeki Mese adı verilen ana cadde ile Ayasofya önündeki Augustaion isimli meydana ulaşırdı. II. Theodosius döneminde, Doğu'nun Praetorian Prefect'i olan Anthemius tarafından yapılan başkentin surlarının yeniden güçlendirilmesi girişimiyle birlikte, Via Egnatia'nın genişletilmiş kent bölgesine girişinde bir kapı inşa edilmiştir. Bu kapı, arazinin yüksek bir noktasında yer almasından dolayı önemi artar ve daha sonraki yıllarda kentin ana kapısı, özellikle de imparatorun kente giriş törenlerinde kullandığı kapıdır. 425 yılında İoannes Primikerios’un zaferinin ardından yapıya adını veren altın yaldızlı kapı kanatları takılmıştır. Kapının üzerinde Theodosius'un heykelleri, Nike ve bir fil koşumlu araba yer almaktaydı. Kapı girişinin üzerindeki altın kaplamalı bronz harflerden kitabeler bulunmaktadır.


Kapının arkasındaki ilk hisarın I. İoannis'in hükümdarlığı döneminde inşasına başlandı ve I. Manuil zamanında bitirildi. Hisarın beş kulesi vardı. Bu nedenle beşgen olarak isimlendirildi. Dördüncü Haçlı seferinde şehrin düşmesi üzerine tahrip edildi. Tekrar 1350 yılında VI. İoannis döneminde yapıldı. Yeni hisar beş adet sekiz kenarlı kule ihtiva ediyordu ve altın kapının iki mermer kulesi ile birlikte toplam yedi, bilinen yedi kule oluyordu. Bununla birlikte 1391 yılında V. İoannis, Sultan I. Bayezid tarafından hisarı temelinden yıkmaya zorlandı, aksi halde Osmanlıların elinde esir olan oğlu Manuil'in gözlerinin kör edileceği tehdidi ediliyordu. İmparator VII. İoannis hisarı tekrar inşa etmeyi denedi fakat bu sefer de Sultan II. Murat tarafından engellendi. Konstantinopolis'in Osmanlı İmparatorluğu tarafından son olarak zaptından sonra, Sultan II. Mehmed 1457 yılında onu tekrar yedi kule hisarı olarak yedi kuleli inşa etti. Hisar Osmanlı döneminde hazine dairesi ve devlet büyüklerinin esir yeri olarak kullanıldı. 16. Osmanlı Padişahı, II. Osman burada Yeniçeriler tarafından 1622 yılında öldürülmüştür.